top of page

Z & D BLOG 

HİNDUİZM’DEKİ SON AVATAR KALKİ İNANCI İLE HIRİSTİYANLIK’TAKİ MESİH İNANCI KARŞILAŞTIRMASI

Yazar: Halim YILDIRIM

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

DİNLER TARİHİ BİLİM DALI


Hinduizm, yeryüzündeki en eski ve inanan sayısı açısından da en yaygın dinlerden birisidir. Hindistan coğrafyasının dünyanın en bereketli ve zengin topraklarından birisi olması sebebiyle tarihi süreçte birçok kavim bu bölgeye kalıcı olarak ya da dönemsel olarak gelmişlerdir. Bunlardan en çok bilinenler Aryan ırkın gelişi, İskender ile birlikte Helenlerin gelişi, Türklerin Müslümanlıktan önce ve sonraki gelişleri ve en sonunda da İngilizlerin sömürgecilik amaçlı gelişleridir. Bu hareketlerin sonucunda belki de dünyanın en gizemli en ilgi çekici inançlarından biri olan Hinduizm şekillenmiştir. Buraya gelen her milletin kültürü ve inançları Hinduizm’in şekillenmesinde etkili olmuştur.


Hıristiyanlık, Ortadoğu kökenli bir dindir. Yahudiliğin içerisinden doğmuş ve bütün dünyaya yayılmıştır. İsa’nın barış ve sevgi mesajları arasında yükselen bu din bugün inananlarının sayısı bakımından dünyanın en yaygın dini olarak görülmektedir. Bir reform hareketi olarak başlayan Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olmasıyla birlikte küresel bir din olmaya ve hem kendini hem de dünyayı değiştirmeye başlamıştır.


Hemen hemen bütün dinlerde bilinen evrenin bir sonu olacağı düşüncesi hakimdir. Evreni belirli zaman dilimlerine ayırmışlardır. Kötülüğün ve düzensizliğin arttığı, insanların mutsuz ve ümitsiz oldukları bir son dönemden bahsetmişler. Bu son dönemde insanlara umut verecek, yeryüzünde barışı ve huzuru tesis edecek bir kurtarıcı-kahraman inancı ile de inananlarına umut aşılamışlardır. Kötülüğün yeryüzüne hâkim olamayacağı ümitsizliğin kalplerden silinmesi gerektiği de vurgulanmıştır. Başka bir açıdan da dünya ile ilgili koydukları kuralları ile düzeni sağlamakta zorlanan dinler inananlarını bir arada tutmak ve bağlılıklarını korumak için de bu inancı kullanmış olabilirler. Bu çalışmamda Hinduizm ve Hıristiyanlığa ait kurtarıcı inançlarını inceleyip karşılaştırmaya çalışacağım.


Hinduizm

Hindistan coğrafyası; kuzeyinde adeta bir duvar gibi yükselen, Dünya’nın çatısı olarak nitelendirilen Himalayalar ve üç tarafını çeviren okyanus sebebiyle olsa gerek; dünyanın en ilgi çekici ve özgün medeniyetine ev sahipliği yapmaktadır. İnanışları, yaşam tarzı, yemekleri, müzikleri, mimarisi ve son dönemde gittikçe hayran kitlesi artan film-dizi sektörüyle insanların ilgisini çekmektedir. Araştırma alanım din bilimler olduğu için benim açımdan en ilgi çekici tarafı doğal olarak dini inanışlarıdır.


Hinduzim, Hint Yarımadası’nda yaşayan halkların çoğunluğunun sahip olduğu inancın adıdır. Ancak bu dinin inananları kendi dinlerine, “Sanatana Dharma” (Ezeli-Ebedi Din/Şeriat) veya sadece “Dharma” demektedirler (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016). Hinduizm’in etnik yönünü ifade eden “Arya Dharma” ifadesi ise “Soylu Yol” anlamına gelir. Hindistan’a göç ettiği bilinen ilk topluluklardan olduğu düşünülen Arilere atfen bu ismin kullanıldığı düşünülmektedir (DEMİRCİ, 1998).


Hindistan, Nepal ve Bangladeş gibi ülkelere yayılmış halde olan Hinduizm, İslam ve Hıristiyanlık’tan sonra en yaygın üçüncü dindir. M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzanan geçmişiyle de en eski dinlerden birisidir (KUTLUTÜRK, 2017). Günümüze kadar uzanan yaklaşık 4000 yıllık süreçte Hinduizm çok kez kendini çağının şartlarına uydurmuş, güncellemiş ve belki de bu zor coğrafyaya tutunmaya çalışmıştır. Bugünkü durumuna bakılırsa Hinduizm; Brahmanizm, Budizm, Jainizm, yerli kabilelerin pagan inanışları ve İslam’ın -az da olsa- katkısıyla genişlemiş ve bugünkü şeklini almış bir dindir (DEMİRCİ, 1998).


Tarihsel Gelişimi

Klasik Hinduizm (M.Ö. 2000-M.S. 1000); Vedalar, Sutralar, Destanlar, Puranalar ve Son Darsana dönemlerini kapsamaktadır. Vedalar Dönemi; M.Ö. 2000 ila 400 yılları arasındaki dönemdir. Bu dönemde, Hinduizm’in kutsal metinleri toplanıp yazıya geçirilmiştir (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016). Hindistan’a göç eden Ari kökenli din adamları sınıfı Brahmanların oluşturduğu düşünülen Vedalar, Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişadlar’dan oluşan kutsal metinlerin başlangıcında çok tanrıcılık varmış gibi görünse de zamanla “İsvara” isimli tek tanrı inancı ağır basmıştır. Vedalar’da ayrıca kurbandan (yajna) ferdi ibadete (puja) geçiş de tek tanrıcılığı desteklemiştir (DEMİRCİ, 1998).


M.Ö. 400-200 arasındaki Sutralar Dönemi, kurban törenlerinin önem kazandığı ve bu uygulamanın düzenlenmesi için yazılan Sutraların dönemidir. Buddizm ve Cayinizm bu dönemde ortaya çıkmışladır. M.Ö. 200-M.S. 300 tarihleri arasındaki döneme Destanlar Dönemi denilmektedir. Ramayana ve Mahabharata destanları ve Manu Kanunnameleri bu dönemde yazılmış önemli metinlerdir. Hinduizm’in inanç sisteminin kurumsallaştığı bu dönemde din adamlarının tahakkümü de kırılmış ve halkın etkisi artmıştır. M.S. 300-750 arasını kapsayan Puranalar Dönemi’nde, Purana kutsal metinleri yazılmıştır ve Hinduizm bütün yarımadada hakimiyet kurup yaygınlaşmıştır. M.S. 750-1000 tarihleri arasındaki Son Darsana dönemi, Hinduizm’in klasik döneminin sonudur. Hindu filozoflar Kumarila ile Şankara’nın “Advaita Sistemi”ni kurdukları bu döneme “Tek Tanrı ve Alem Anlayışı” egemen olmuştur (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016).


M.Ö. 300-M.S. 100 arasında Budizm ve Cayinizm’in etkisiyle bir sentez ve değişim döneminden de bahsedilmektedir. Budizm’in güçlenmesi Brahmanları kırsal bölgelere çekmiş bu da yerel inanışlarla Hinduizm’in karışmasına yol açmıştır. Bu dönemde Hinduizm’e; yerli ilahların Hindu kahramanlarına dönüşmesi, Tantrizm’in geçişi, hayvanlar ve coğrafi mekanlarla ilgili inanışlar, Yoga uygulaması ve Ahimsa prensibi vb. inanışlar bu dönemde girmiştir (DEMİRCİ, 1998).


M.S. 1000 ila 1800 yılları arasında Orta Çağ Hinduizm’i olarak görülmektedir. Bhakti, kendisini sevgi ve samimiyet ile Tanrı’ya adama, düşüncesi bu dönemde ortaya konulmuş ve Hint Yarımadasının tamamına yayılmıştır. Yine bu dönemde İslam ile Hinduizm’i sentezlemeye çalışan Sihizm ortaya çıkmıştır (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016). Ayrıca bu dönemden önce bireysel kurtuluş (atmajnana) ve inziva (samnyasa) terkedilmiş, yerlerine toplu kurtuluş (lokasamghara) ve sosyal hareketliliğe (yoga) dayalı bir ibadet anlayışına geçilmiştir (DEMİRCİ, 1998). Bu çabanın arkasında Türklerin Gazneliler ile başlayan Babürlüler ile zirveye çıkan Hindistan hakimiyetinin yattığını söylemek çok da zor olmasa gerektir. Hinduizm’in dönem dönem kendini değişen şartlara göre uyarladığından daha önce bahsetmiştik. Hem Arilerin hem de Türklerin gelişlerine uyum sağlama kabiliyetleri gözden kaçmamalıdır.


M.S. 1800’den günümüze kadarki döneme de Modern Hinduizm dönemi denilmektedir. Bu dönemde İngiliz istilasının neticesinde bir millileşme, Modernizm ve Batı düşüncesinin etkisiyle bilimsel bir bakış açısı geliştirme eğilimi gözlemlenmektedir. Brahma Samaj hareketinin kurucusu Ram Mohan, Hıristiyanlık ve İslam üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda Hinduizm’in Putperest bir din olmadığını söylemiş, çok eşlilik geleneğine ve sati uygulamalarına karşı çıkmıştır. Arya Samaj isimli bir başka grup da Hinduizm’in yozlaştırıldığını ve bu yüzden Vedalar merkezli bir din anlayışı geliştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ramakrişna Misyonu isimli hareket ise Hinduizm’in evrenselliğine vurgu yaparak misyonerlik yapmak maksadıyla Hindistan dışına açılmıştır (DEMİRCİ, 1998).


Tarihsel süreç içerisinde birçok kendisini yenileyen ve uyum sağlama kabiliyeti yüksek bu dinin seyrini aktarmaya çalıştım. Coğrafyanın ve sosyo-politik durumların insanların inançları üzerinde ne kadar etkili olduğunun en çarpıcı örnekleri Hinduizm’in serüveninde rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada üzerinde duramasam da bu değişim ve uyum sürecinin sebepleri ve yansımaları da önemli bir araştırma konusu olarak görünmektedir.


Avatar İnancı ve Kalki

Yukarıda aktarmaya çalıştığım bilgiler doğrultusunda Hinduizm’in çeşitli dönemlerde kendi inanç sistemini değiştirdiğini hem yerel inançları hem de aynı coğrafyaya göç eden yabancı kavimlerin inançlarını bünyesinde değiştirerek kabullendiğini görebiliriz. Burada bütün bu inançlara değinmem yazımın amacını aşacağı için ben ana konumuza odaklanmak istiyorum.


Avatar kelimesi, Sanskrit dilinde tri “karşıdan karşıya geçmek, ulaşmak” fiili ile ava “aşağı, aşağıya” önekinin birleşmesinden oluşur ve “zuhur etme, aşağı inme, alçalma” anlamlarına gelmektedir. Klasik anlamda Vişnu’nun insan ya da hayvan biçiminde yeryüzüne inmesini-müdahalesini ve aynı zamanda da dünyadaki formunun bizzat kendisine de Avatar denmektedir (KUTLUTÜRK, 2015). Avatar, Tanrı’nın sadece kendisinin yapabileceği işler için insan veya hayvan formunda yeryüzünde bedenleşmesi inancıdır. Hindu geleneğinde bu anlamda öne çıkan Tanrı ise Vişnu’dur (KUTLUTÜRK, 2017). Avatarların sayısı hakkında çeşitli rakamlar verilse de Hindu kutsal metinlerinde on avatardan söz edilir. Çeşitli şekillerde ve görevlerle gelmişlerdir. Ancak hepsinin ortak amacı, Dharma’nın zarar gördüğü, kötülüğün arttığı dönemlerde tekrar Dharma’yı tesis etmek ve inanlara yardımcı olmaktır. Hindular hem Vişnu’ya hem de avatarlarına ibadet etmektedirler. Zira avatarlarıyla Tanrı arasında bir fark görmemektedirler (ARIK, 2020).


Avatar inancının kökeni ile ilgili pek çok düşünce olmakla birlikte ben burada önemli gördüğüm iki tanesini anmakla yetineceğim. Bir düşünceye göre Avatar inancı Hindistan coğrafyasında önceden yaşayan veya sonradan gelen bazı halkların inanışlarının Hinduizm ile kaynaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Burada öne çıkan topluluklar Yadavalar, Dravidyenler ve Ariler olmaktadır. Halk kahramanlarının ilahlaştırılması, Zoomorfik inanışlara olan yatkınlık ve bedenleşme fikrinin erken dönemlerden itibaren var olduğu iddiası bu düşünceleri desteklemektedir. Diğer bir düşünceye göre ise ki bu benim kanaatimce daha uygun görünmektedir; Hinduizm’deki düzen vurgusu çerçevesinde yaşanılan istilalar, toplumsal sorunlar ve ümitsizlik hali düzeni tekrar sağlayacak ilahi bir yardım düşüncesine sebep olmuş olabilir denilmektedir. Zira Vedalar’da, Avatar inancının merkezindeki Vişnu, aynı zamanda Dharma’nın koruyucusu olarak da görülmektedir. Kökeni her ne olursa olsun Avatar inancının Hinduizm’in en temel inancı olduğu gerçeğini günümüz itibariyle kabul etmemiz gerekmektedir (KUTLUTÜRK, 2017).


Vişnu’nun Avatar inancındaki merkezi konumda yer almasının sebebi ise kutsal metinlerde ona atfedilen özellikleridir. Vişnu, hareket eden etmeyen; sezilen sezilmeyen her şeyi kuşatır. Maya sıfatı ile her şeye nüfuz edebilir, her yerde-her şeyde her an bulunabilir. Vişnu, her şeyi kontrol eden, düzeni sağlayan ve dünyayı koruyan Tanrı’dır. Vişnu, evrenin koruyucusu ve yaratılışı düzenlediği için her zaman aktiftir ve kendisine ihtiyaç duyulduğunda dilediği şekilde yardım etmek için hazırdır (KUTLUTÜRK, 2015, 2017).


Vişnu’nun yardım etmek için seçtiği yollardan birisi Avatar aracılığıyla yardım etmektir. Vişnu’nun Pradyumna formu, Avatarların çoğunun kaynağı olarak görülmektedir. Pradyumna formunda Vişnu, yeryüzünde çeşitli varlık formlarında beden almaktadır. Nurani varlıkların, doğru kimselerin ve dharmanın korunmasını; şeytani varlıkların ve dharma karşıtı kimselerin cezalandırılması da yine bu formda gerçekleşir. Vişnu bazen, doğum olmaksızın sadece dönüşümle bazen de doğrudan anne rahmine girmiş ve çocuk olarak doğmuştur (KUTLUTÜRK, 2017).


Vişnu’nun, genel kabullere göre, on Avatar’ı “Dasavatara” vardır. Bunlardan dokuz tanesi geliş amaçlarını gerçekleştirmiştir. Avatarların geliş amaçları; Dharmayı sağlayarak düzensizliği gidermek, dünyanın yükünü ve sıkıntısını gidermek, evreni ve içindekiler korumak, nurani varlıklara (deva) şeytani varlıklarla (asura) olan mücadelelerinde yardımcı olmak, insanlara örnek ve önder olmak, insanlara kurtuluş yolunu göstermek gibi nedenlerle açıklanmıştır. Son Avatar olan Kalki ise Kali Yuga’da ortaya çıkarak hem Dharma’yı sağlayacak hem de zaman döngüsünün tamamlanmasına da yardımcı olacaktır (KUTLUTÜRK, 2017).


Kalki, Ari dilinde kir, leke veya herhangi bir şeyi kirletmek anlamına gelen “Kalka” sözünden türemiştir. Dünyanın kirlerini, günahlarını temizleyecek kimse olarak, Kalki adı son Avatar’a verilmiştir. Kalki, bin yıl yaşayacak ve Dharma’yı tesis ettikten sonra tahtını dört oğluna bırakarak bir ormanda inzivaya çekilecek, oradan da semaya yükselecektir (ARIK, 2020). Kalki, yeryüzünde kötülüğün ve adaletsizliğin arttığı, dini yozlaşmanın çoğaldığı son dönemde gelecek ve dünyayı bütün kötülüklerden arındıracaktır. Dünyanın kurtarılmasından bahsediliyor olsa da daha çok Hindistan coğrafyasındaki durumlardan bahsedilmiştir ve Kalki’nin yaşamı da yine aynı coğrafyada geçmektedir (KUTLUTÜRK, 2017).


Kalki’nin hayatıyla ilgili çok detaylı anlatımlar kutsal metinlerde geçmektedir. Kalki, Güneş ve Ay’ın, Tisya ve Jupiter’in birbirlerine kavuştukları zaman görünecektir ve Güneş Kova burcunda olacaktır. Kalki, ana rahmine düştüğünde nehirler, dağlar, semavi varlıklar ve Tanrılar, ata ruhları sevinçten şarkılar söyleyecek ve oynayacaklardır. Hindistan’daki Sambhala şehrinde doğacak ve burayı kendisine başkent yaparak bir krallık kuracak. Kalki bu şehirde olduğu için şehirde ölüm olmayacaktır. Kalki’nin karısı Patmavati ise Simhala adasındaki Karumati şehrinde doğup büyüyecektir. Patmavati ve Rama isimli iki eşi olacaktır. Yaya, Vayaya, Meglamâla ve Valâkaha isimli oğulları olacaktır. Beyaz bir atın üzerinde, silahlı, etrafa korku saçan bir süvari şeklinde tasavvur edilir. Vücudundan güzel bir koku yayılır. Sarı kahverengi bir cildi vardır. Ay gibi parlaktır, görenlerin gözü kamaşır (SARIKÇIOĞLU, 1997).


Kalki’nin düşmanları listesinin en başında Budistler yer almaktadır. Hükümdarlığını ilan ettikten sonra ilk iş Budistlerle savaşacaktır. Onları yendikten sonra Himalayalardaki devlerle ve Hindistan sınırlarına dayanan vahşilerle savaşacaktır. Hepsini yok ederek dünyayı kötülüklerinden kurtaracaktır. Yılanlar ülkesi ve yer altında yaşayan Asuraları yenerek dünyaya barışı hâkim kılacaktır. Kalki, gıda maddelerini çoğaltacak, hastalıkları ortadan kaldıracak, dünyadan hırsız ve haydutları temizleyecek ve kast sistemini yeniden tesis edecektir. Her türlü sarhoşluk veren maddeleri, et yemeklerini ve ziyanı da yasaklayacaktır. Kali Yuga’da kaybolan Brahmasutra’ları, Veda’ları ve Purana’ları tekrar ortaya çıkaracak ve böylece insanlar Hinduizm’i doğru şekilde öğrenebileceklerdir. Kurban, adak ve tapma temrini gibi bozulan dini uygulamaları sağlamlaştıracak ve dini, hayata hâkim kılacaktır (SARIKÇIOĞLU, 1997).


HIRİSTİYANLIK

Günümüz dünyasının en yaygın ve en etkili dini Hıristiyanlık, Yahudiliğin içerisindeki bir reform hareketi olarak başladığı yolculuğunu evrensel bir din olarak devam ettirmektedir. Roma ile bir imparatorluk dini haline gelmiş, reform ve Rönesans hareketleriyle de modern dünyanın temelinde kendine yer bulmuştur. Günümüz dünyasını -iyi ya da kötü- şekillendirenler Hıristiyanlar ve dolayısıyla Hıristiyanlıktır demek hiç de abartılı bir ifade olmayacaktır.

Hıristiyan kelimesi, Yunanca Mesih’e bağlı olmak anlamındaki “Hristos” kökünden gelmektedir. Mesih kelimesi de İbranice yağlanmış anlamındaki “Maşiah” kökünden gelmektedir. Çünkü, Yahudi kavminin krallarının tahta çıkarken yağlanmaları bir gelenekti. Hıristiyanlık, vahiy kökenli, kutsal kitabı olan, monoteist karakterli ve ilahi dinler kategorisinde yer alan bir dindir. İsa’nın merkezde olduğu Yahudi Mesihî hareketi olarak ortaya çıkan bu din günümüzde Yunan-Roma kültlerini birleştiren bir kurtarıcı Tanrı dini olarak ifade edilmektedir. Bir başka bakış açısına göre de Hıristiyanlığın asıl kurucusu Pavlus isimli bir din adamıdır. Pavlus’un düşüncelerini Hıristiyanlık’tan çıkarırsanız Allah’ın bir olduğu, İsa’nın da peygamber olduğu bir dine dönüşmektedir ki bugünkü Hıristiyanlık bu şekilde düşünmemektedir (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016).

  • Tarihsel Gelişimi

İsa, Yahudi olarak dünyaya geldiğinde Filistin, Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında idi. Yahudiler hem dini anlamda hem siyasi anlamda paramparça olmuşlardı. İnançlı Yahudiler açısından tek kurtuluş Mesih ile mümkündü. İsa, Yahudileri bir arada tutmak ve inançlarını düzeltmek istedi. Ancak, Yahudi önderleri ve Roma buna izin vermedi. İsa, Roma’nın askeri ve siyasi gücüyle baş edebilecek güçte değildi ve zaten yakındakilerin ihanetiyle de durum daha da zorlaştı. Tarihsel İsa’nın, Yahudilerin Kralı ve kurtarıcısı olma çabaları çarmıhta sonlanmıştı (Yayım, 1999).


İsa’dan sonra ona inananlar artmaya başlayınca Roma’nın baskısı da artmaya başlamıştır. İsa’dan kısa süre sonra Hıristiyan ismi ilk kez Antakya’da kullanılmıştır. M.S. 49 yılında ilk konsil toplanmış ve burada Pavlus’un görüşleri Hıristiyanlığa nüfuz etmeye başlamıştır. Uzun süre inançlarını gizlemek zorunda kalan Hıristiyanlar, Roma İmparatoru Konstantin’in 313 yılındaki Milan Fermanı ile özgürlüklerine kavuşmuşlardır (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016).


Siyasi anlamda baskılardan kurtulan Hıristiyanlar, 325 yılında İznik’te bir konsil düzenlemişlerdir. Bu konsil sonuçları itibariyle Pavlus’un öğretilerinin güçlenmesine neden olmuştur diyebiliriz. Bu konsil ve devam eden süreçte; Tanrı Baba, İsa Oğul ve Kutsal Ruh unsurlarından oluşan Teslis inancı Hıristiyanlığa hâkim olmuştur. Ancak 451 Kadıköy Konsili Hıristiyanlık açısından kırılma noktası olmuştur. İsa’nın bir bedende hem insani hem de ilahi tabiatı barındırdığını düşünen “Diyofizit Kiliseler” ile İsa’da tek bir ilahi tabiat olduğunu savunan “Monofizit Kiliseler” arasındaki ayrım zamanla Doğu ve Batı Hıristiyanlığı şekline dönüşmüş gibi görünmektedir (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016).


İmparator Teodosyüs’ün 380/381’de Hıristiyanlığı tek resmi din ilan etmesiyle Roma Piskoposu diğer kiliseler karşısında güç kazanarak “Papa” unvanını almıştır. 476 yılında Roma İmparatorluğu da gücünü kaybedince Papa artık Batı dünyasının lideri haline gelmiştir. Roma’nın karşısında Doğu Kiliselerini Bizans Patriği temsil etmiştir. 1054 yılında tam olarak bölünecek olan bu kiliseler; Roma Kilisesi, evrensellik iddiası ile “Katolik” ismini, Bizans Kilisesi ise öze bağlılık ve doğruluk iddiası ile “Ortodoks” ismini almıştır (Abdurrahman KÜÇÜK, 2016).


Hıristiyanlık Orta Çağ boyunca Batı’nın hâkimi olmaya devam etmiştir. Bu gücünü baskı aracı olarak kullanması ile belki o çağda yaşayanlar için zor zamanlar yaşanmasına neden olsa da Rönesans ve Reform hareketlerine sebep olması ile Aydınlanma’nın da yani modern dünyanın temellerinin de kaynağı olarak görülebilir. Önce Avrupa’da sonra Amerika’da ve Afrika’da misyoner faaliyetlerle yayılan Hıristiyanlık bugün iki milyardan fazla inananıyla Dünya’nın en yaygın dinidir.


Mesih İnancı

Mesih’in Yahudi kralları için kullanılan bir kavram olduğunu belirtmiştim. Zamanla bu uygulama Tanrı ile yakın olduğu düşünülen rahiplere de uygulanmıştır. Yani Mesih, Tanrı ile yakından irtibatı olan kimse anlamına da gelmektedir. Kıyametten hemen önce yeryüzüne gelerek hakimiyet sağlayacak ve insanları doğru yola iletecek bir kurtarıcı inancının da bu kelimeyle irtibatlı olması gayet uygun görünmektedir. Hıristiyanlara göre İsa Mesih’tir ve ilk gelişinde hidayet kapısını açmıştır. İkinci gelişi Nisan ayında olacaktır ve bu kez dünya hakimiyetini gerçekleştirecektir. Pavlus’a göre, beklenen Mesih devri başlamıştır. O, her an gelebilir ve geldiği gün işaretlerinden anlaşılacaktır ve Hıristiyan olmayan herkes o gün hemen ölecektir. Günümüzde Paskalya Bayramı, Mesih’in ikinci gelişi beklentisi ile kutlanmaktadır (SARIKÇIOĞLU, 1997).


Pavlus, Yahudilere has olan Mesih inancını genişleterek bütün milletleri kapsayacak hale getirmiştir. Pavlus’un Mesih’i hem insan hem de insanüstü olan ama Tanrı olmayan ancak Tanrı oğlu olan bir şahıstır. Tanrı ile eşit olan Mesih, insan şeklini alınca bütün tanrısal sıfatlarını terk etmiştir. Adem’le başlayan asli günahtan insanların kurtulması ancak bu günaha denk bir kefaret ile mümkündü. Tanrı, oğlunu bu kefareti ödemesi için yeryüzüne insan siluetinde göndererek ödemiştir. Mesih’in ikinci gelişi ile eskatolojik son başlamış olacak, ölüler dirilecek ve Mesih insanları yargılayacaktır (AYDIN, 2011).


Mesih, Davud soyundan gelen bakire Meryem’den doğmuştur. O, Tanrı’nın oğludur sadece Şeytan’dan gizlenmek için insan suretine bürünmüştür. Üç Hâkim veya müneccim Mesih’in doğumunu yıldızlara bakarak anlamışlar ve biat etmek için Betlehem’e gelmişlerdir. Kral Hirodes, Mesih’i çocukken öldürtmek istese de Meryem ve Yusuf Mısır’a kaçarak çocuğun hayatını kurtarmışlardır. Hıristiyanlar İsa’nın çarmıhta ölmediğine, semaya gittiğine ve halen orada bulunduğuna inanırlar. Mesih, ilk gelişinde Betlehem, Galile ve Kudüs çevresinde yaşamıştır ve ikinci gelişinde de buralarda faaliyet gösterecektir ki zaten Krallığının başkenti Kudüs olacaktır (SARIKÇIOĞLU, 1997).


Mesih, insan şekline girmiş ilahi bir ruhtur. İnsanlardan farklı bir tabiatı sahip, saf, lekesiz bir cevherden ve semavi elementlerden yaratılmıştır. Tanrı’nın cevheri ile aynı cevhere sahiptir. Görünüşü bakımından Âdem’ benzer. Âdem’in kaybettiği nuru, ebedi hayatı geri getirecektir. Eksik kalan vazifesini tamamlamak için döndüğünde Hıristiyan olmayanlar ölecek, daha önce ölen Hıristiyanlar ise bu muhteşem zamanı görmeleri için diriltileceklerdir. Mesih’in baş düşmanı Deccal’dir. Bu kavram Hıristiyanlığa muhalefet eden herkesi kapsayacak şekilde geniştir. Dünyevi hükümdarlar ve hayvanlar da Mesih’in düşmanı olarak anlatılmıştır. Şeytan, Mesih’in bin yıl sürecek hakimiyeti süresince zincirlenecektir. Bin yılın sonunda serbest kalacak ve Kudüs’ü kuşatacak ancak dünyanın süresi dolduğu için Tanrı Şeytan ve askerlerini yok edecektir (SARIKÇIOĞLU, 1997).


KALKİ VE MESİH İNANCININ KARŞILAŞTIRILMASI

Bu bölümde Hinduzim’deki Avatarların sonuncusu Kalki ile Hıristiyanlık’taki Mesih inancının karşılaştırmasını yapmaya çalışacağım. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki karşılaştırma metodu bir rekabet ya da üstünlük arayışı değildir. Karşılaştırma ancak benzer olanlar arasında yapılabilecek bir uygulamadır. Benim buradaki arayışım hangisinin daha doğru olduğu ya da hangisinin diğerini etkilediğini bulmak değil olanı tespit etmeye çalışmaktır.

  • Kalki inancında Tanrı, sıfatlarının ve gücünün gereği olarak dünyayı korumak ve düzeni sağlamak için yeryüzüne şekil değiştirme suretiyle bizzat kendisi gelmektedir. Mesih inancında ise Tanrı ile aynı özden olan Tanrı’nın oğlu Mesih, insanların günahlarının kefareti olarak kendini feda etmek ve Tanrı’nın krallığını kurmak için gelmektedir.

  • Kalki, Tanrı’nın Avatarlarından sadece biri ve sonuncusudur. Tanrı farklı zamanlarda farklı görevler için gelip gitmiştir. Mesih, Tanrı’nın yeryüzüne görevli olarak gönderdiği tek kişidir. Başka herhangi birisi bu görevle gelmemiştir. Ancak Mesih ilk gelişinde görevini tamamlamamıştır. İkinci gelişinde görevini tamamlayacaktır.

  • Kalki, Brahmin bir aileden, anne ve babasının ilişkisi sonucunda doğum yoluyla dünyaya gelmiştir. Mesih, Bakire Meryem’den ilahi bir lütuf ile ilişki neticesi olmadan dünyaya gelmiştir.

  • Kalki, ilahi bir krallık kuracak ve tüm düşmanlarını yenerek düzeni sağlayacaktır. Yaşadığı şehirden ölümü kaldıracak, bolluk ve bereket getirecektir. Mesih, ilahi krallık kuracak, O’na inanmayan herkes ölecek, inananlardan daha önce ölenler dirilerek onun döneminde yaşayacaklardır.

  • Kalki’nin en büyük düşmanı Budistler ve Hindistan coğrafyasını sürekli istila etmeye çalışan barbarlar olacaktır. Kalki hepsini savaşlarda yenecek ve sonra bazı Asuraları da yenerek tüm kötülüğü ortadan kaldıracaktır. Mesih’in en büyük düşmanına Deccal denmiştir. Deccal bir varlık olmaktan ziyade Mesih’e inanmayan herkesi ifade etmektedir. Şeytan, melekler tarafından zincirlenecek ve kötülük yapması engellenecektir.

  • Kalki, Hindistan coğrafyası sınırları içerisinde kalacak ve krallığını burada kuracak. Kurtuluşu ve nimetlerini sadece bu coğrafya ve bu kendine inananlarla sınırlı tutacaktır. Mesih, Kudüs merkezli bir krallık kuracak olsa da bütün dünyadaki inananlarını kucaklayacak ve kendine inananları kurtuluşa ulaştıracaktır. Mesih söyleminde en azından coğrafi anlamda bir evrensellik olduğu düşünülebilir.

  • Kalki, var olan dinin bozulan uygulamalarını ve kurumlarını düzeltecek. Kendisi bir rahip gibi yaşayarak inananlara dinlerini nasıl yaşamaları gerektiğini ve kurtuluşun yolunu öğretecektir. Mesih, ilk gelişinde dinin bozulan uygulamalarını ve kurumlarını düzeltmeye çalışmıştır. İnananlara kurtuluşun yolunu göstermeye çalışmıştır. İkinci gelişinde muhtemelen inananları onu beklediği için ve geriye kalanlar öleceği için böyle bir misyonunu tespit edemedim.

  • Kalki, dünyada bin yıl yaşadıktan sonra tahtını varislerine bırakıp semaya çekilecektir. Kali Yuga’da gelen Kalki’nin dönemi bittikten sonra evren yok olmayacak, döngüsel zaman düşüncesinde başa dönülecektir. Mesih, dünyada bin yıl yaşadıktan sonra evrenin sonu gelecek ve inananlarıyla birlikte Cennet’te sonsuz bir yaşamda buluşacaktır.

  • Kalki, bu dünyadaki görevi için de dünyadan gitmek için de kendi iradesini kullanmıştır. Hiçbir varlık ona fiziki anlamda zarar verememiştir. Mesih, Tanrı tarafından dünyaya gönderilmiştir. İlk gelişinde insanlar tarafından yargılanmış, çarmıha gerilmiş ve kanı akıtılmıştır.


SONUÇ

Bu çalışmada Hinduizm’deki son Avatar Kalki ile Hıristiyanlık’taki Mesih inancını anlatmaya ve karşılaştırmaya çalıştım. Her iki inancında benzerlik ve farklılık gösteren özelliklerini ortaya koymaya gayret ettim. Dünyanın kötüye gittiği, kötülüğün ve günahların arttığı, dini yapıların bozulduğu ve insanların ümitsizlik içinde olduğu dönemde ilahi bir yardım neticesinde düzenin sağlandığına dair tasavvurun farklı coğrafyalarda ve kültürlerdeki yansımalarını göstermeye çalıştım.

Genel anlamda bir kurtarıcı beklentisinin oluşmasında, mevcut dinin inananları için tasarladığı dünyevi sistemin bir şekilde beklentileri karşılamaması sonucunda ortaya çıkan düzensizliğin etkili olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Her din gibi incelediğimiz iki din de inananlarının mutluluğunu hedeflemektedir. Ortaya çıktıkları ve hâkim oldukları coğrafyalar, tarihsel süreçte siyasi ve kültürel bakımdan çok hareketli ve değişkenlik gösteren yerler olmuştur. Bu hareketlilik neticesinde hem inanç dünyalarında hem de siyasi-kültürel hayatlarında büyük çalkantılar yaşanmıştır. Bozulan düzeni sağlayacak, inanç dünyalarını koruyacak, siyasi-kültürel problemleri halledecek bir kurtarıcı ümidiyle bekleyen inananlar, bu ümitlerini zamanla inanç esası olarak şekillendirmişlerdir. Zira insan ümit etmeden yaşaması zor olan bir varlıktır. Hedef yoksunluğu ve ümitsizlik insanın iç dünyasındaki çatışmaları arttırmaktadır.

İnsan dünyaya geldiği andan itibaren, nereden geldiğini, nerede olduğunu ve nereye gittiğini arayan bir varlıktır. Bazı dinler, Cennet’ten geldiğimizi söylemelerinin arkasında tıpkı Mesih -genel anlamda kurtarıcı- inancında olduğu gibi dünyevi sıkıntıların olmadığı Altın Çağ vurgusu vardır. Ancak anı yaşayan insan için bu Altın Çağ vurgusu çok anlam ifade etmeyebilir. Çünkü O, hayatın gerçek yönüyle yüzleşmektedir. Çektiği sıkıntılar, yaşadığı zorluklar, maddi-manevi ihtiyaçları ortadayken O’nu Altın Çağ ile avutmak çok kolay olmayacaktır. Ancak çok eskiden ilahi düzende yaşanan o Altın Çağ’ın tekrar yaşanacağını düşünmek ve kendisinin de bu çağı yakalama ihtimalinin olması inanç ve motivasyon açısından onu başka bir düzeye taşıyacaktır.


KAYNAKÇA

  • Abdurrahman KÜÇÜK, G. T., Mehmet Alparslan KÜÇÜK. (2016). Dinler Tarihi. Ankara: Berikan Yayınevi.

  • ARIK, D. (2020). Dinler Tarihi Kavram Atlası - 1 (B. AKOT Ed.). Ankara: Gazi Kitabevi.

  • AYDIN, F. (2011). Pavlus Hıristiyanlığına Giriş. Ankara: Eski Yeni Yayınları.

  • DEMİRCİ, K. (1998). Hinduizm. In TDV İslam Ansiklopedisi (Vol. 18, pp. 112-116). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

  • KUTLUTÜRK, C. (2015). Hİnduizm’e Göre Tanrı Vişnu’nun Yeryüzünde Bedenlenmesinin (Avatara/Hulûl) Temel Nedenleri. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 55, 141-160.

  • KUTLUTÜRK, C. (2017). Hinduizm'de Avatar İnancı. Ankara: Otto Yayınları.

  • SARIKÇIOĞLU, E. (1997). Dinlerde Mehdi Tasavvurları. Samsun: Sidre Yayınları.

  • Yayım, G. B. v. (1999). Hıristiyanlık (Y. A. Zeynep AKBAY, İpek ERKELLER, Sema GÜZELŞEN, Pınar KÜR, Trans.). In E. ARIKLI (Ed.), Dinler Tarihi Ansiklopedisi (Vol. 2, pp. 241-360). İstanbul: Gelişim Basım ve Yayım.


Yazar: Halim YILDIRIM' a tezinden kesitleri bizlerle paylaştığı için teşekkür ederiz.

Halim Yıldırım'ın blog sayfası: https://dinmit.net/

Canlı yayınlarına katılmak isterseniz bizimle iletişime geçebilirsiniz. @zihinvedenge





Son Yazılar

Hepsini Gör

BUDİZM’İN KUTSAL METİNLERİ

Yazar: Halim YILDIRIM ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI DİNLER TARİHİ BİLİM DALI...

Comments


bottom of page